31 Ocak 2022 Pazartesi

İklim Değişikliği ve Karbon Vergisi Sistemi

Türkiye’deki politika yapıcılarının iklim değişikliğine yönelik gelişmeleri artık tam anlamıyla gündeme alıp, milli bir karbon fiyatlamaması sistemi ve yeni bir teşvik sistemi üzerine düşünme zamanı geldi. Çünkü en büyük pazarımız olan AB’ye gerekli yükümlülükleri getirmeden mal satarsak, sınırda ek karbon vergisi kapsamında yılda 2 milyar euro tutarında vergi ödeyeceğiz.

İklim değişikliğini öncelikle yeni nesillerimiz için sonrasında da ekonomik boyutuyla ele alıp, artık bir an evvel sonuç odaklı aksiyon üretmeliyiz. İklim değişikliği ve buna bağlı artan doğal afetler tüm dünyada yeşil dönüşümü gündemin ilk sıralarına yükseltiyor. Ama aynı pandemide olduğu gibi gibi yeşil dönüşüm de her ülkeyi her bölgeyi ve her bireyi aynı biçimde etkilemeyecek. Bazı ülkeler, bazı bölgeler, bazı sektörler ve çalışanlar bu geçişten olumsuz etkilenecek. Bazıları da daha avantajlı hale gelecek.

Sınırda ek karbon vergisi ödememek için politika şart
Diyelim ki başarılı bir şirketiniz var. Ama ülkeniz yapması gerekenleri yapmayınca mal satmak için bundan böyle sınırda ek karbon vergisi ödemek zorunda kalacaksınız. Mesela her bir ton karbon emisyonu için 50 dolarlık bir vergi tutarı olsa Türkiye olarak AB’ye aktarmamız gereken vergi tutarı yaklaşık 2 milyar euro civarında oluyor. Ve bu tutar zaman içinde daha da yükselecek. Demek ki karbon fiyatlaması ile ilgili milli bir sistem tasarımına başlamazsa muhtemelen 2023’den itibaren her yıl 2 milyar euro’luk bir tutarı doğrudan AB’ye aktarmaya başlayacağız. Ve bu yalnızca başlangıç olacak. 

Yine önümüzdeki bu yeni dönemde ülkesinde teknolojik değişimi tetiklemeyen ülkeler uluslararası rekabet gücü kaybına uğrayacak. Karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik tedbir alanlar düşük riske ve düşük faiz maliyetine tabi olacak, ötekilerse daha yüksek maliyete katlanacak.

Ek maliyet unsurları kapıda
Karbon fiyatlaması şirketlerimizin hepsi için ek maliyet unsuru olmayadabilir. Karbon fiyatlaması sisteminde, karbon emisyonlarına dayalı bir üst limite göre şirketler iki gruba ayrılır. Ortalamanın altında karbon emisyonuna sebep olan firmalar, ortalamanın üstünde karbon emisyonuna yol açan firmalara, karbon emisyon sertifikası satmaktadır. Bunun için ton başına karbon emisyonu için bir fiyat belirlenmektedir. Burada kamu, izin verilebilir karbon emisyonu tutarını belirleyerek, ortalamanın üzerinde karbon salımı için bir fiyat belirlenmesine imkan tanımaktadır. Böylece normun karbon emisyonuna yol açmamak olduğu yeni bir aşamaya geçilmekte, daha çok emisyona yol açan bedelini ödemektedir. Daha az karbon emisyonuna yol açan firma kazanç elde etmektedir. Bu amaçla yatırım yapmanın orta vadede kârlı olduğunu bilenler için kazançlı bir ortam doğabilecektir.Veya bunun yerine devletin karbon vergisi vasıtasıyla bir fiyat belirleyerek karbon emisyonu tutarını kontrol etmeye çalışması da düşünülebilir. Bu durumda kaynağı kamu toplamakta ve bu tutarla altyapı yatırımlarını finanse edebilmektedir. Ancak her iki durumda da, tüm şirketlerin ille de karbon salımları için ek bir maliyete katlanması söz konusu değil. Etrafı kirletenin, kirletme bedeli ödemesi esastır.

Teknolojik değişim ve verimliliği hedeflemeyen ülkeler geri kalacak
Her ülke ve her sektör bundan aynı şekilde etkilenmeyecektir. Zira yeni teknolojiler, iş sürecini yeniden düzenleyerek hem emisyonları azaltabilmekte hem de verimliliği artırmaktadır. Bu yeni dönemde karbon fiyatlaması sistemi tasarımıyla ülkesinde teknolojik değişimi tetiklemeyen ülkeler, uluslararası rekabet gücü kaybına uğrayacaklardır. Bir tür karbon fiyatlaması sistemi ile şirketlerine doğru müşevvikleri veren ülkeler, teknolojik değişimde öncü olacak, diğerlerini geride bırakacaklardır.

O halde Türkiye’nin mevcut teşvik sistemini yeşil dönüşüm ekseninde hızla gözden geçirmesi gerekecek. Yine yeşil dönüşüm süreci dünyada bazı ülkeleri ülke içinde bazı bölgeleri daha olumsuz etkileyecek. Dünyada petrol üreticisi olanlar ve ülke içinde ekonomisi fosil yakıtlara dayalı merkezler daha mutsuz olacaklar.

Enerji sektöründe artık yatırımın yönü değişime uğramak zorunda
Uluslararası Enerji Ajansı raporuna göre 2050’de küresel kömür talebi yüzde 90 azalmış olacak. Petrol talebi yüzde 75 gerileyecek. Doğal gaz talebi ise yarı yarıya azalacak. Demek ki enerji sektöründe de yatırım öncelikle değişecek. Termik santral ve kömür madeni projeleri artık daha zor ve daha pahalı finansman bulacak. Dünya genelinde pek çok ülkede 2021’den başlayarak yeni termik santral projelerinin tümünü iptal edilmesi, 2030’dan itibaren ise mevcut kömür santrallerinin kapatılması söz konusu. Bizde de Manisa Soma ve Zonguldak’ta kömüre dayalı üretim çok yoğun. Bu yöreler için özel bölgesel kalkınma politikaları tasarlanması gerekiyor.

Karbon vergisinin hedef aldığı sektörler Türkiye, Çin ve Rusya’yı etkileyecek
Karbon vergisi üzerine yapılan çalışmalar ilk aşamada çimento demir çelik alüminyum gübre ve elektrik sektörlerinin doğrudan ilgilendirdiğini ve bu kapsamda en çok etkilenecek ilk üç ülkenin Rusya Çin ve Türkiye olacağını gösteriyor. Ülkemizde özellikle demir-çelik ve alüminyum sektörleri burada öne çıkıyor. Dolayısıyla bir an önce yatırımları betona değil yeni teknolojilere yönlendirmek gerekiyor. 

Gündemimiz adil geçiş, adil dönüşüm ve adil rekabet olmalı
İşte o yüzden bizim de gündemimiz; adil geçiş adil dönüşüm adil rekabet olmalı. Bu kapsamda birincisi Paris İklim Anlaşması konusunda bir an önce karar verilmelidir. Zira geçmişe değil geleceğe odaklanmak daha faydalıdır. İkincisi 2050 yılına uzanan ciddi bir karbon emisyonu niyet belgesi hazırlanmalıdır. Bu da 2050 yılına uzanan bir ekonomik dönüşüm programı demektir. Üçüncüsü Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Modernizasyonu yeşil mutabakatı kapsayacak şekilde yapılmalıdır. Dördüncüsü kamuda Yeşil Mutabakat konusunda özel sektörün de içinde yer aldığı bir stratejik vizyon ortaya konmalıdır. Beşincisi CDS risk primlerini azaltılmalı ve yatırım finansmanı imkanını artıracak bir reform yol haritası tasarlanmalıdır.

Değişim gümbür gümbür geliyor
Özetle değişim gümbür gümbür geliyor. Yanı başımızda iklim değişikliği gündemi ile uyumlu bir yeni ticaret bölgesi şekilleniyor. Avrupa Komisyonu Fit for 55 programını açıkladı. Böylece iklim değişikliği konusunda konuşmaktan yapmaya nasıl geçileceğine ilişkin yol haritasını şekillendirmeye başladı. İhracatımızın yüzde 60’ı AB ve ABD’ye gidiyor. Pazar kaybı yaşamak istemiyorsak Türkiye’nin bu değişimin dışında kalması mümkün değildir. Hakikati bir an önce kabul etmek, vakıa ile kavgayı bırakmak lazım. Milli bir karbon fiyatlaması sistemi ve yeni bir teşvik sistemi üzerine düşünmeye başlamamız gerekiyor.

Önerilen Popüler Yazılar