14 Ağustos 2014 Perşembe

Bülbül ile Gül’ün Aşkı...


Herhalde dünya tarihinde 14 Şubat  gününden daha fazla AŞK sözcüklerinin dillerden döküldüğü gün olmuyordur değil mi? Tabii sevginin dilden değil gönülden döküleni aslolan ama birşeyi ne kadar çok söylersen sen o olursun sözünü de unutmamak lazım. Sevgi, aşk deyince ilk akla gelen iki kişi arasındaki duygusal bağ olsa da insanı, hayatı anlatan nice hikayelerde aşk başka betimlemelerle de anlatılmıştır. Ve Aşk, tıpkı bu hikayelerdeki betimelerdeki gibi sadece insanlar arasında yaşanan bir duygu alışverişi değil, varolan herşeyin özünde ve herşeyden herşeye akan, yaradılışın özünü ve gterçekliğini kuran bir evrensel bir duygu...Tıpkı hikayelerde bol bol duyduğumuz ünlü “”Gül ile Bülbül’ün” aşkı gibi. 

Bir zamanlar bülbüller şarkılarını yalnız ağaçlar için söylerlermiş. Yeryüzünün süsü olan çiçeklere şarkı söylemek akıllarına hiç gelmezmiş. Çiçeklerse bu duruma çok üzülürlermiş: Ah... Ah. Şu güzel sesli, hoş nefesli bülbüller, bir güncük de olsa bizim için şarkı söyleseler ne olur sanki! diye yakınır dururlarmış. Bülbül bir gün bir çiçek bahçesinden geçerken, çiçekler şarkı söylemesi için bülbüle yalvarmışlar. "Sesini çok seviyoruz!" lütfen bizlere de şarkı söyle. Binlerce çiçeğe binlerce defa kim şarkı söyleyebilir ki... Bülbül; - “Yarın sabah, erkenden gelirim. İçinizden en çok hanginizi beğenirsem onun için en güzel şarkılarımı söylerim...” demiş ve uçup gitmiş.

Bülbül gidince kıskançlık bu ya, herkes kendinin daha güzel olduğunu iddia etmeye başlamış. Sümbül:-“ İçinizde en güzel benim, bülbül güzel şarkılarını benim için söyleyecek!” derken Menekşe bu sözlere çok içerlemiş. - “Şaka mı yapıyorsun sen? Benden daha güzel olduğunu nasıl söyleyebilirsin! Şu güzelliğime bir bak, şu asaletime, renklerime! Bülbül tabii ki şarkısını benim için söyleyecektir...” demiş. Ardından, papatya, kırmızı lale, mavi küçük mine, zambak, çiğdem derken çiçeklerin hepsi başlamış tartışmaya, Gece geç vakte kadar sürmüş bu tartışma. Gül ise bir köşede durup hiç karışmamış bu sözlere. Ağız kavgası yapmamış, diğerleriyle. Yatma vakti geldiğinde arkadaşlarına:"iyi geceler!" deyip uyumuş bir güzelce. Sabah kalkmış, bakmış arkadaşları horul horul uyuyor. 

Onları rahatsız etmemiş ve bülbülü beklemeye başlamış. Bülbül gelmeden bütün çiçekler uyanmış, ama hepsinin gözünden uyku akıyormuş. Hepsi yorgunmuş, birbirilerini kıskanmaktan yüzleri, renkleri solmuş, güzel kokuları adeta kokmaz olmuş. Gül ise sessizce ve sabırla beklediği için bütün güzelliği, aynı tazeliği ve büyüleyen kokusu ile göz kamaştırıyormuş.Bülbül gelmiş, çiçekleri selamlamış, aralarında tek tek dolaşmış. Her çiçekte bir kusur bulmuş, ama güle geldiğinde onun asaleti, güzelliği karşında hayran kalmış, adeta mest olmuş. Bütün çiçekler bülbüle, bülbül ise yalnızca güle aşık olmuş. Ve en güzel şarkısını onun için söylemeye başlamış.

İşte o günden bugüne, bülbül gülü her sabah gün doğmadan en güzel şarkıları ile uyandırırmış ve aralarında hiç bitmek bilmeyen sonsuz bir aşk her sabah yeniden yeniden ve yeniden doğar her gün daha da büyürmüş.

Nasıl, günümüz hırçın, çalkantılı, içi bol hediyeli, aldatmaca dolu aşk hikayelerine hiç benzemiyor değil mi? Belki de bu nedenle “ilahi bir aşk” deniyor bülbül ile gülün aşkına, ilham oluyor bütün güzel anlamlı, derin, insana yol gösteren mısralara, değil mi?

Önerilen Popüler Yazılar