11 Haziran 2014 Çarşamba

Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.

Yıllar önce, Seattle’da düzenlenen Engelliler Olimpiyatında sıra 100 metre finallerine gelir. Finale kalan dokuz yarışmacıdan her biri ya fiziksel ya da zihinsel engellidir. 

Yarışmacılar, başlama çizgisindeki yerlerini alırlar ve başlama işareti verilir verilmez var güçleriyle ileri atılırlar. Hiçbiri, atletizm yarışmalarında görmeye alışık olduğumuz türden bir hamle gerçekleştiremez elbette; ama hepsinin bu yarışı kazanmaya istekli ve yapabildikleri en iyi koşuyu yapmaya çalıştıklarını fark etmemek mümkün değildir.

Ama içlerinden biri hariç!

O, daha ilk birkaç metrede tökezleyip yere yuvarlanır, dengesini koruyamadığı için yerde iki kere takla atar, sonra da oturup, hüngür hüngür ağlamaya başlar. O kadar yüksek sesle ağlar ki, öndeki sekiz yarışmacı da onun hıçkırıklarını işitip önce yavaşlar, sonra başlarını geriye çevirir ve bitiş çizgisine doğru koşmayı bırakıp yerdeki bu gencin yardımına koşar. Yanına geldiklerinde içlerinden Down Sendromlu küçük kız eğilir, gözyaşları içinde yerde oturan bu genci öper, elinden tutup onu kaldırmaya çalışır. Diğerleri de yardımcı olurlar. Sonra, dokuz yarışmacı el ele tutuşup bitiş çizgisine doğru beraberce koşmaya başlarlar. 

Yarış pistindeki bu tablo karşısında bütün stadyum ayağa kalkar. Seyirciler duygu seli içerisinde, gözyaşları ile dokuz yarışmacıyı da ayakta alkışlarlar. Alkışlar yarışmacılar elele bitiş çizgisini geçtikten sonra da devam eder.

O gün o stadyumda bulunanlar, hayatları boyu unutamayacakları bir şey öğrenmişlerdir; Hayatta gerçekten önemli ve değerli olan, hep bizlere empoze edilen kazanıp birinci olmak değildir. Kazanmak ancak başkalarının da elinden tutarak onları da bitiş çizgisine taşıyarak olur. Biz kazanırken, biz gelişirken, biz büyürken başkalarının da aynı yolda gelişimine vesile olmak. İşte kazanmak ancak bu şekilde değerli, anlamlı olabilir. Bu, bizi tek başımıza yapacağımız kazanma koşusuna göre bir derece yavaşlatsa, hatta yürüdüğümüz istikameti bir parça değiştirmemizi gerekli kılsa bile çok daha kalıcı olacaktır...

"Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez" diyor Hz. Mevlana.

Bir mum diğerini tutuştururken ışığından bir şey kaybetmeyeceği gibi bulunduğu ortamın daha da ışıl ışıl aydınlanmasını sağlayacaktır. Kazanmak uğruna karanlık da tek başına koşmak mı yoksa el ele etrafa ışık saçarak birlikte kazanmak mı... Siz hangisini seçerdiniz?

Önerilen Popüler Yazılar