18 Ocak 2021 Pazartesi

Dünyada gıda ve tarım ürünlerinin stratejik önemi

Dünya nüfusunun hızla arttığı günümüzde, beslenmenin önemi de artmaktadır. Gıdanın sosyal ve ekonomik açıdan önemi önümüzdeki dönemde daha sık gündeme gelecektir. Küresel ısınma, sulak alanların hızla kuruması, buna bağlı olarak tarımsal üretimin azalması, dünya nüfusunun beslenmesi açısından çok ciddi tehlike arz ediyor.

2016 yılında yaklaşık 7 milyar 500 milyon olan dünya nüfusunun, 2050 yılında 9 milyarı aşacağı tahmin ediliyor. Birleşmiş Milletlere bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) küresel ısınma seviyesinin 2 dereceyi geçmesi halinde dünyada açlık çeken 800 milyon, yoksulluk çeken 1 milyon 200 bin insan sayısının daha artacağının uyarısını yapıyor. Uluslararası kuruluşlar tarafından açlık tehlikesinin ne denli büyük bir tehdit olduğunu vurgulanarak, önlem alınmadığı takdirde, gelecek yıllarda gıda maddelerinin eksikliğinden ve artan gıda fiyatlarından, daha fazla ve çaresizlik içinde bahsedileceğini ifade ediyor.

Bilim insanları; tüm dünyayı sarsacak olan küresel kriz, ne petrol, ne enerji ne de finans sektöründe olacak, kriz tamamen gıda ve su kaynakları üzerinde kendini gösterecektir diyerek endişelerini ifade ediyor. Dünyadaki küresel iklim değişimi, tarım arazilerinin azalması, ciddi verim kayıpları ve gıda fiyatlarının tehdit edici yükselişi gıda krizinin olabileceği senaryolarını güçlendiriyor.

Daha yakın bir zamanda son 10 yıl içinde gıda krizinin habercisi kabul edilen ve dünyayı kasıp kavuran sıcaklık artışı yaşandı.

2007-2008 yılında yaşanan şiddetli kuraklık üretimi olumsuz etkiledi. Tarımsal üretim büyük darbe aldı. Küresel piyasalarda artan talebin karşılanmasında zorluk yaşanacağı endişesi fiyatları rekor seviyede arttırdı. Filipinler, Endonezya, Myammar ve Bangladeş’e kadar pek çok ülkede ayaklanmalara ve iç karışıklıklara neden oldu. Mısır, Hindistan ve Endonezya kendi stoklarını korumak amacıyla pirinç ihracatını yasakladı. 2 milyar 659 milyon kişi ile dünya nüfusunun yüzde 36.40’ının yaşadığı Çin ve Hindistan’da tüketim alışkanlıklarının değişimi nedeniyle tahıl talebindeki artış ve petrolün varil fiyatının 147$’a çıkması nedeniyle biyoyakıt üretiminin artması, dünya borsalarında tarım ürünleri fiyatlarını hızla tırmandırdı. Küresel piyasalardaki gerginlik nedeniyle gelişmekte olan ülkeler 2008 yılında global ekonomik krizden etkilendi.

2010 yılında dünya buğday ihracatında söz sahibi Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’da 130 yıl sonra yaşanan aşırı kuraklık nedeniyle buğday hasatında ciddi oranda kayıp yaşandı. Rusya buğday ihracatını durdurdu. Dünyada buğday fiyatları yüzde 60 arttı.

Dünyanın en büyük mısır üreticisi, soya ve buğday tedarikçisi, dünyadaki önemli tarım ürünleri piyasasını yönlendiren ABD’nin 1956 yılından sonra 2011 yılında gördüğü en sert kuraklığın yarattığı arz korkusu nedeniyle fiyatlar zirve yaptı. Buğday fiyatları yüzde 40, mısır fiyatları yüzde 51 arttı.

Küresel iklim değişikliği, sel, kuraklık, orman tahribatı ekosistemi tehdit ediyor. Yer altı ve yer üstü sularında kirlenme biyo çeşitlilikte azalmaya neden oluyor. Bilinçsizce yapılan sulama, ilaç ve gübre kullanımı toprağı verimsizleştiriyor. Olumsuz etkenlerin baskısı su havzalarının kurumasına ve akarsularının yok olmasına neden oluyor.

Tüm dünyada küresel iklim değişimi, su varlıklarının ve çevrenin korunmasını enerji verimliliği yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması ile ilgili etkinlikler yapılıyor. Ancak istenilen sonuç elde edilemiyor. Doğal afetler, tarımsal üretimin artmasını engelliyor. Bunun doğal sonucu olarak da gıda fiyatlarında spekülasyon artıyor. Ayrıca günümüzde gıda ürünleri, en önemli yatırım aracı oldu.

Dünya nüfusunun arttığı, tarımsal üretim ve gıda arzının azaldığı, küresel gıda krizinin yaşanabileceği endişesinin olduğu bir ortamda, her ülkenin kendi iç tüketimini karşılayacak ve üretimi kalıcı bir şekilde arttıracak önlemleri alması gerekmektedir. Bir söz vardır, “Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz, çünkü güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır”. Dünyada bir gıda krizi yaşandığında, gıda ihtiyacının nereden ve nasıl karşılanacağı konusu her ülke için çok ciddi bir problemdir. Söz konusu gıda olunca, her ülke kendi vatandaşının yiyecek ihtiyacını karşılamak ve halkının gıda güvencesini sağlamak için ihracatı yasaklıyor ve ürün satışına izin vermiyor. İklim değişikliği, nüfus artışı, tüketimin artması, doğal alanların hızla yok edilmesi, bitki ve hayvan sağlığındaki olumsuzluklar geleceğe yönelik en büyük risklerdir.

Dünyada ürün bolluğu ve ucuz ithalat dönemi sona eriyor. Dünyanın en büyük endişe kaynaklarından biri haline gelen üretim eksikliği ve gıda fiyatlarında artış, ancak üretimi arttırarak olumlu hale getirilebilir. Her ülke özellikle stratejik ürünlerde öngörülü davranarak yaşanacak mücbir sebepleri de göz önüne alarak halkının gıda güvencesini sağlayabilmek için kendi kendine yeterli üretimi yapmalıdır.

Bilim insanları tarafından gıda da yaşanacak bir kriz, küresel barışı bozan bir güvenlik krizine neden olabileceği ifade ediliyor. Bilindiği üzere 1973 yılında ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, “Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin” demiştir. Bu sözleri çok manidar olup, tarımın ve gıdanın stratejik önemini gözler önüne sermektedir.

Bu çerçevede, hiçbir ülke beslenmek gibi yaşamsal bir konuyu ‘nasıl olsa ithal ederim’ diyerek, başka bir ülkeye ihale demez. Her ülkenin kendi topraklarında iç tüketimini karşılayacak kadar üretim yapması gerekmektedir.

Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK; “Üreticilerden yoksun olan milletler üretenlerin esiri olur. Milli ekonominin temeli ziraattır. Köylü milletin efendisidir” diyerek bir ülke için üretimin ve üreticinin ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır.

Küresel toprak kaynaklarının, yüzde 33’ünün verimli olduğu ve 2000 yılında dünya nüfusunun yüzde 60’ı kırsal kesimde yaşarken, bu oranın 2050 yılında yüzde 30’a düşeceği ifade edilmektedir. Problem sadece ekilebilir alanların daralması değildir, üretimde çalışacak insanların azalması da ciddi bir sorun olarak gündemimizde yer almaktadır.

Ülkemizdeki durum ise; 1927 yılında yüzde 76 kırsal kesimde yaşayan nüfus oranı, günümüzde yüzde 20’nin altına düştü. Tarımsal merkezleri genç nüfus hızla terk edip kentlere göç ediyor, kalan yaşlı nüfusun toprağı işleyebilmesi zorlaşıyor. TÜİK verilerine göre işsizlik en yoğun genç nüfusta gözleniyor. Genç nüfusu tarıma yönlendirerek doğduğu yerde doymalarını sağlarsak, işsizliğin önüne geçebiliriz. Sosyal ve ekonomik olarak refah içinde yaşam sağlanır.

Tarım sadece toplumun gıda ihtiyacını karşılamak değildir. Türkiye’de tarım sektörü, başta sanayi olmak üzere pek çok sektöre hammadde üretir ve istihdam sağlar. Türkiye; coğrafi konumu, genç nüfusu ve iklimsel özelliği sayesinde, tarım alanları her ne kadar erozyonla azalsa da ve tarım amacı dışında kullanılsa da, mevcut topraklarımızla pek çok ülkeye kıyasla avantajlı durumdadır. Türkiye bu potansiyelini doğru kullandığı takdirde, iç tüketimini karşılayacak ve daha fazlasını üreterek ihracatını arttıracaktır. Dış ticaret açığına çare olacaktır. İhraç edilen tarım ürününü maliyetinin yüzde 80’i çiftçimizin el emeği alın teridir.

Çiftçimizin yaşam standardını güvence altına alırsak, halkımızın gıda güvenliğine uygun beslenmesini sağlamış oluruz. Sağlıklı güvenilir gıda için verimli toprağa, temiz suya ve insana ihtiyaç vardır. Gezegenimiz insan eliyle değişiyor. Tabiatı hoyratça tahrip ediyor, suları kirletiyoruz. Yaşamanın temel kaynağı toprak, su, hava, orman ekosistemlerin birbiriyle etkileşiminin önemine daha fazla dikkat çekebilmeli. Sürdürülebilmesi adına gereken hassasiyetin gösterilmesi, varlıkların korunması daha fazla ön plana çıkartılarak sonuca gidilmelidir.

İklim değişikliğine çözüm getirmeden dünyamızı koruyamayız. İnsanları doyuramayız. Dünyada giderek artan nüfusun yoksulluk ve açlık çekmeden gıda güvenliğine uygun besleyebilmek için üretimin arttırılması ve gıda teminine tüm dünya ülkelerinin odaklanması gerekir. Ayrıca bu dünyanın tek sahibi insanlar değildir, diğer canlıların da olduğu unutulmamalıdır. Bir zamanlar sahip olduğumuz verimli toprakları, su kaynaklarını, sağlıklı bitkileri ve hayvanları gelecek nesillere bırakabilecek miyiz? Geleceğin çetin şartlarında, tarım ve hayvancılık yapabilmek için bir dizi tedbir almamız gerekecektir. O günler nasıl olur, gelecekte bizi ne gibi olumsuzluklar bekliyor, bir an önce onu idrak etmemiz gerekiyor.

Bir Kızılderili Reis’inin herkese ders olacak şu sözleri çok anlamlı; “Son ağaç yok olduğunda, son ırmak kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

İnsanların yaşamak için yeterli gıdayı almaları ve bu gıdaların sağlık yönünden güvenli olması insan haklarının esasını oluşturmaktadır. FAO zirve toplantılarında, ülke yöneticilerinin yeni politikalar üretmek durumunda olduklarını, nüfus artışına paralel üretimin artması gerektiğine dikkat çekiyor. Bugün dünyada 2 milyar insan yeterli beslenmiyor. Oysa dünyadaki mevcut tarımsal üretim, tüm dünyayı fazlasıyla doyurabilecek düzeydedir.

1 milyar 300 milyon insanın obez olduğu dünyada açlığın nedeni, kaynakların adaletsizce bölüşümüdür. Bu insanların ekonomik güçlerinin yetmemesine bağlı olarak gıdaya ulaşamamalarıdır. Bugün dünyada bir yandan açlık ve yoksulluk, diğer yandan obezite ile mücadele ve israf gündemden düşmüyor.

Dünyada ki açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim ve tüketimin adeletçi bir şekilde sağlanmamasıdır. İnsan Hakları Evrensel beyannamesinde de belirttiği gibi insanların temel gereksinimi olan gıdanın eşit ve adil dağıtılmadığı bir dünya güvenli değildir. Açlığın ve yoksulluğun gündemde olmadığı bir dünya için.

Mahatma Gandi “Dünya, herkesi doyuracak kadar kaynağa sahiptir. Ama herkesin açgözlülüğünü doyuracak kadarına değil” başka bir ifade ile “Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsına yetecek kadarını değil” demiştir.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde küresel iklim değişikliğini tehditleri ile karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Ayrıca su kaynaklarında azalma ve kirlenme biyo çeşitlilikte azalmaya neden olmaktadır. Verimli topraklar erozyonla azalıyor. Ekim alanları tarım amacı dışında kullanılıyor.

Tarımda öncelikli sorunlar ve çözüm önerileri;

- Tarım arazilerinin tarım amacı dışında kullanılmaması ve parçalı dağınık yapısına yönelik düzenlemelerin tamamlanması.

- Sulanabilen arazi miktarı arttırılmalı. Başta damlama sulama sistemi olmak üzere mevcut su kaynaklarının etkin kullanılması yaygınlaştırılmalı.

- Toprak ve suyu kirleten sanayi kuruluşlarına asla müsaade edilmemelidir. Ekolojik olan yerli ve yerel tohumlar korunmalı, ıslah edilerek kuraklığa ve hastalıklara dayanıklı hale getirilmeli.

- Üreticiler gübre, ilaç kullanımı ve sulamada bilgilendirilmeli ve yönlendirilmelidir. Artan nüfus, beslenme zorunluluğu ve küresel iklim değişimi dikkate alınarak, toprak ve iklim şartlarına uygun yeni tarımsal üretim modelleri geliştirilmeli, üretim planlaması yapılmalı.

- Verim ve kalitenin düşük olmaması için tedbir alınmalı.

- Tarım sigortasıyla üreticinin mağdur olmaması için ekilen ürün güvence altına alınmalı.

- Kamu kuruluşları, üretici ve sektör temsilcileri koordinasyon içinde çalışmalı.

- Genç nüfus tarımsal üretime özendirilmeli ve teşvik edilmeli. Çiftçilik cazip ve karlı hale getirilmeli.

Özetle, tüm taraflar tarımı daha fazla önemsemeli. Yaşamın güvencesi, gıda ihtiyacının temel varlığı olan topraklarımızın, ormanlarımızın, suyumuzun ve yerli tohumlarımızın kıymeti bilinmeli ve korunmalıdır. Daha iyi bir ekosistemi etkileşimi için toprak, su ve orman kaynaklarının daha etkin ve bilinçli kullanılması gerekmektedir. Türkiye tarımda teknolojiye yatırım yaparak daha yüksek verim alabilir. Bilinçli bir tarım ürün kalitesini ve standardını arttırır, toprağı korur ve su kaybını önler. Bunun için tüm paydaşların birlikte olduğu ortak bir platform oluşturulmalı ve koordinasyon sağlanmalıdır.

Sürdürülebilir bir tarım için ortak akılla uzun vadeli projeksiyonların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Tabii ki çok yol kat ettik ama kat edeceğimiz daha çok yol var.

Her ne kadar bu gün bilişim ve teknoloıji sektörünün içinde faaliyet gösteren bir birey olsamda, tarım ve hayvancılıkta yapısal sorunları ve çözüm önerilerini siyasilere, ilgili kurum ve kuruluşlara iletiyorum. Tabii ki akıl verme durumunda değilim. Ülkem için çeşitli sivil toplum örgütlerinde görev yapmış bir işadamı olarak sorunları detayları ile birlikte ortaya koyup, iç tüketimin karşılanması ve ihracatın arttırılması ile ilgili çözüme ve doğru sonuçlara ulaşacak etkin ve kalıcı çalışmalar yapmaya, paylaşmaya ve gündemde tutmaya, sektörel sorumluluk anlayışımla devam edeceğim.

Önerilen Popüler Yazılar