28 Kasım 2017 Salı

Daha az şeye sahip olarak hayatınızı değiştirmek ve dünyayı kurtarmak için 4 neden

Hayatlarımız inanılmaz derecede karışık. Bu artık ne yazık ki modern toplumun bir gerçeği, çünkü günlük görevlerimiz tek değil ve yapmamız gereken şeyler basitlikten çok uzak. Sabah kalktığımız andan itibaren bir dizi seçenek ve zorlukla karşı karşıya kalıyoruz. Banyo dolabımızı açtığımızda şampuanlar, tıraş jelleri, kremlerden oluşan kalabalığı incelememiz gerekiyor. Öyle bir kültürde yaşıyoruz ki, aynı temel amaca hizmet eden 10 farklı ürüne ihtiyacımız olduğunu düşünmemizi sağlıyor.

Elektronik eşyalar, kıyafetler, arabalar… Her şeyin en iyisini satın almamıza neden olan sahip olma isteği, ihtiyacımız olandan çok fazla ıvır zıvırla dolu bir hayat yaşamamıza neden oluyor. Hayatlarımızı daha iyi yapabilmek için bu eşyaları satın aldığımızı düşünüyoruz, ama aslında o eşyalara sahip olabilmek için yaşıyoruz.

Çok fazla şeye sahip olmak yalnızca fiziksel bir yığılmaya neden olmaz, aynı zamanda zihinsel ve duygusal bir daralmaya da neden olur. Araştırmalar aşırı dağınıklığın odaklanmayı ve bilgiyi işleme becerimizi azalttığını, hatta stres ve kaygı düzeylerimizin artmasına neden olduğunu gösteriyor. Peki, çok fazla şeye sahip olmanın bu olumsuz sonuçlarından nasıl kaçınabiliriz? Daha azıyla yaşayabilmeyi öğrenerek...

Sade bir hayat, eşyalarımızı feda etmek ya da vermek değildir. Tam tersine eşyalarımızın verimliliğini üst düzeye çıkartır ve şişmanlamış yaşamımızı fazla yağlarından kurtarır. Bu, bir şeyi satın almadan önce sahip olma dürtümüze ket vurmak, o ürünün kısa vadeli değerini hesaplamak, “Ona yer açabilmek için ya da sonrasında elden çıkarabilmek için gösterdiğim çabaya değer mi” diye kendimize sormak anlamına geliyor.

Yapmış olduğumuz tercihlerin bizim, hayvanların ve çevre üzerindeki istenmeyen sonuçlarının bilincinde olursak, ister istemez daha az yemeye, daha az eşya kullanmaya ve daha az şeye ihtiyaç duymaya başlarız. AVM’ye bir sonraki gidişinizde “acaba yeni ne var?” diye düşünme dürtüsünden uzak durmak sizin için biraz zor olabilir, ama inanın sade bir yaşamın şaşırtıcı birçok faydasını göreceksiniz.

1-Stresi azaltır 

Kendimize sunduğumuz aşırı seçenekler, onları çok fazla düşünmemize neden oluyor. Sebzeleri doğramak için 8 farklı aletimiz var, işe giderken giyebileceğimiz ekoseli 27 gömleğimiz var. Hangi mayonun ya da takının bizi tam olarak yansıtacağını öğrenmek için çok fazla vakit ve nakit harcıyoruz. Bütün bunlar, umutsuzca sürdürdüğümüz tüketim ve onlar için ödeme yapmak hem bize, hem diğerlerine hem de tüm doğaya stres kaynağı oluyor. Oysa yaşamımız sadeleştikçe, bu beyaz gürültü de azalacaktır.

2-Kendinizin farkına varırsınız

Neye ihtiyacımız olduğuna, sahip olduklarımızla kıyaslayarak karar verirsek kendimizden ve kararlarımızdan daha çok emin oluruz. Kendimize güvenimiz artar, çılgınca tüketimden kaynaklanan hüsranlardan uzak durmuş oluruz. Daha az yeriz. Daha az kullanırız. Daha azına ihtiyacımız varsa, daha az harcarız. Dahası yaşamımızla ilgili bu unsurları sürekli değerlendirip buna göre ayarlamalar yapmamız, başkaları ve gezegenimiz için de biraz alan açmamıza ve daha mutlu, daha temiz bir dünya yaratmamıza hizmet eder.

3-Bizim için de gezegenimiz için de daha az maliyetlidir

Açıkçası yalın bir yaşam, ihtiyacımız olmayan şeylere daha az para harcamak demektir. Bu, çoğumuzun hissettiği ekonomik baskının azalacağı; ayrıca sağlıklı besinler, kaliteli ev eşyaları ve mutlu olmamızı sağlayan kişisel zevklerimiz için daha fazla paramızın kalacağı anlamına geliyor. Ayrıca kaynaklarını tükettiğimiz gezegenimize de daha ucuza mal olmamızı sağlar. Ekonomik yüklerimizin azalması daha stressiz ve mutlu bir yaşamı da tetikleyecektir.

4-Gerçekten nefes alabilmenizi sağlar

Çok dikkat etmiyoruz ama hayatımız tüketici kültürün egemenliği altında. Kişisel yaşantımızı rahatsız edici bir uyuşuklukla geçiriyoruz. Bugün cep telefonunuzu yeni bir mesaj geldi mi diye kaç kez kontrol ettiğinizi düşünün, ya da sosyal medya hesabınızdan diğer insanların neler paylaştığına kaç kez baktığınızı. Gün içerisinde birçok uyarana maruz kaldığımızı ve bunun uyuşukluk olmadığını söyleyebilirsiniz. Aslında o uyaranlar hiç de tatmin edici özellikler taşımıyor. Hiç düşünmeden paylaşıyoruz, retweet ediyoruz ve yorum yazıyoruz. Peki bunun yerine gerçek tecrübelere ve yüz yüze görüşmelere önem verirsek ne olur? Çevremizdeki dünyaya daha çok uyum sağlarız ve eylemlerimizin, sözcüklerimizin diğerlerini nasıl etkilediğini daha iyi gözlemleriz.

Yalın bir yaşam, sahip olduğumuz ve taptığımız şeylerden mahrum olmamız anlamına gelmiyor. Sadece neye ihtiyaçlarımızı, sahip olduklarımızı daha iyi tanımamızı, anlamamızı sağlıyor. Bu bir hesaplaşma meselesi. Bu hesabı yaparken hayatın ve gezegenimizin daha önemli olduğunu unutmamak gerek. Hayatımızı sadeleştirmek, hayatla ve gezegenle bağlarımızı daha da kuvvetlendirir.

18 Kasım 2017 Cumartesi

Tarım ülkesi Türkiye...

TÜİK verilerine göre bir zamanlar tarım ülkesi diye gurur duyarak anlattığımız Türkiye, 153 ülkeden ithalat yapıyor.

2002 yılında 1.6 Milyar Dolar olan tarım ithalatı 2015’te 8.6 Milyar Dolara, bu yıl 12.5 Milyar Dolara yükseldi.

Ne acı değil mi? Anadolu’dan “para kazanamıyorum, niye ekeyim” deyip göç edenlerin çoğunu alışveriş merkezlerinde görüyorum. Ekmedikleri tarlanın parasını geçim yardımı olarak muhtarlıktan alıyorlar nasılsa. Köylerde yoğurdu bile evde yapmayıp plastik kapta bakkaldan almayı “çağdaşlık” sanan tembellikle karşılaşınca üzülüyorum.

Tarım ürünlerindeki fiyat artışına engel olamadığı için ithalata başlayan Türkiye’nin son 15 yıl baz alındığında tarım ithalatı yüzde 600 artış göstermiş. Kooperatifleri kurmadığımız, soyguncu kooperatif başkanlarını gözünün yaşına bakmadan yargıya teslim etmediğimiz sürece Avrupa’nın, Amerika’nın ürettiğine muhtacız. 

Paylaştığım fotoğrafa bakıp Cumhuriyetin o parlak onurlu, gururlu kalkınma günlerini hatırlayarak kendimize gelmemiz gerekiyor.

Gıdayı ithal etmek bu topraklarda hazin bir son. Biz modernleşmeyi yanlış anladık. Bu kabul edilemez. Türkiye’de saman, muz, patates, karpuz, elma, soğan, buğday, pamuk ithal edilirken huzurlu yaşayabilir miyiz?

Sadece yerli ürünü alarak bu durumu değiştirebilirsiniz. Aldığınız her üründe etikete mutlaka bakın, ithalse bırakın. Böylece kendi üreticimizi destekleriz.

2 Kasım 2017 Perşembe

Ne ektiğine dikkat et, sofrana o gelecektir!

Hayatınızda aksi giden bazı şeyler varsa lütfen Avustralya'lı yazar Rhonda Byrne’ın şu sözlerine kulak verin;

“Bir satış görevlisine öfkelenmeniz ile birkaç saat sonra komşunuzdan köpeğinizin havlamasıyla ilgili bir şikayet telefonu almanız arasında bağ olabilir mi?

Ya peki öğle yemeğinde buluştuğunuz arkadaşınızla ortak bir arkadaşınızı çekiştirdikten sonra işyerinde önemli bir müşterinizle sorun yaşamanız arasında bir bağ var mıdır?

Sokakta yere bir şey düşüren bir insana yardım etmek için durmanız ile on dakika sonra market kapısının önünde park yeri bulmanız arasında bir ilgi olabilir mi?

Akşam çocuğunuzun ödevine seve seve yardım etmeniz ile ertesi gün kuyrukları ile ünlü işlem yapmanız gereken bir ofiste, gittiğinizde hiç kuyruk olmaması tesadüf müdür acaba?

Bir arkadaşınıza iyilik etmeniz ile aynı hafta patronunuzun size konser davetiyesi vermesi arasında bağ kurabilir misiniz?”

Ne alakası var bunların birbiri ile demeyin sakın. Sadece bir düşünün bakalım, iyilik yaptığınız, yardımcı olduğunuz anların hemen ardından benzer bir rüzgar sizinde hayatınızda esmedi mi?

“Çekim yasası” diyor Rhonda Byrne buna ama bize okullarda öğretilen çekim yasasından yani artı eksiyi, zıt kutuplar birbirini çekerden çok farklı bir yasa.

Yerküre içinde bu yasa böyle işlese de Byrne'ın bahsettiği evrensel boyutta başka bir çekim yasası. Bu yasaya göre sadece benzerler birbirini çeker yani gerek duygularınız, gerek yaptıklarınız ve gerekse düşüncelerinizle hayatınızın her anında verdiğinizi aynen geri alırsınız. Sevgi mi verdiniz birine, sevgi alırsınız aynen kocaman bir yürekten… Öfke mi dağıttınız etrafa, öfke biranda sarar etrafınızı büyük bir hışımla… Elinizi yardıma uzatırsınız bir bakarsanız bir başka el size yardım için uzanmış...

Eskilerin dediği gibi; “ne ekersek onu biçeriz” biz bir bağ kursak da kurmasak da. Seçim bizlerin...

Önerilen Popüler Yazılar