4 Ekim 2011 Salı

Türkiye’nin Güçlü Bir Bilişim Stratejisine İhtiyacı Olduğu Açıktır

Bilgi ve iletişim teknolojileri, kalkınmakta olan ülkeleri geleceğe taşıyan ve “kalkınmış ülkeler” sınıfına yükselmelerini sağlayan, göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir potansiyele sahip. Her çağda, belli bir toplumu dünyanın en güçlüsü yapan bir gelişme olmuştur. Bugün bu gelişme bilgi ve iletişim teknolojileridir.
Akıllı bir dünyada artık her şey bilgi işleme dayanıyor. Hiç kimsenin bilgisayar olarak düşünmeyeceği şeyler bile: evlerde kullanılan cihazlar, arabalar, yollar, giysiler hatta nehirler ve mısır tarlaları bile artık akıllı bilgi işlem ile oluşturuluyor.

Bence bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, tüm sektörler için ayrıca bir önemi var. Her zaman söylediğim şu: Türkiye, sadece bilgi ve iletişim teknolojilerinde bir yere gelmek için çaba sarf etmenin ötesine geçmesi gereken bir ülkedir, çünkü bu teknolojileri kullanmayan hiçbir sektörün rekabetçi olmasına imkân yoktur. 100 yıl önce demiryollarının ve karayollarının yapımının tüm sektörlerin gelişimini etkilemesi gibi, bilgi ve iletişim teknolojileri de bugün sektörler üstü bir değere sahip bulunuyor.

Avrupa’nın bugünkü yaşam kalitesini devam ettirebilmesi için 2050 yılında, bugünden 5 kat daha verimli olması gerekiyor. Bu, bugün bir insanın yaptığı bir işi, 2050 yılında 0,2 insanın yapabiliyor olması anlamına geliyor. Dolayısıyla inanılmaz bir verimlilik artışı elde edilmesi şart. Diğer yandan, bu aslında çok da inanılmayacak bir artış değil. 100, 200 hatta 300 yıl öncesiyle kıyasladığımızda, insanoğlunun verimliliğinin bire on katarak artırmış olduğunu görüyoruz. Bundan sonra bunu beşe katlamamız için gerekli olan verimlilik artışının yüzde 50′sinden fazlasının bilgi ve iletişim teknolojilerinden geleceğini görüyoruz. Dolayısıyla, bence hedefi biraz büyütmemiz şart.

Tabii ki bilgi ve iletişim teknolojileri önemli ve Türkiye’nin bu alana ciddi bir stratejik yatırım yapması, ancak daha da önemlisi, bunun kullanımının bütün sektörlere yaygınlaştırılması gerekiyor. Her sektörün kendi içinde bir bilgi ve iletişim teknolojileri planı olmalı. Bence asıl büyük etkiyi de bu büyük resme baktığımız zaman göreceğiz.

Türkiye maalesef, bilgi ve iletişim teknolojilerine, demografik olarak bize benzeyen Polonya ve Meksika gibi ülkelerin ancak yarısı kadar yatırım yapıyor. Polonya ve Meksika’yı; İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerle ya da İskandinav ülkeleriyle karşılaştırdığınızda da, onların yarısı kadar yatırım yaptıklarını görürsünüz. Dolayısıyla bence Türkiye’de şu anda olması gerekenin dörtte biri büyüklüğünde bir pazar var.

Bu, çok büyük bir büyüme fırsatının önümüzde durduğu anlamına geliyor. Gerçek anlamda genişbant ile 3 – 4 yıl önce tanışan Türkiye, o günden bu yana inanılmaz bir başarı sağladı. Türkiye’de hem genişbant erişimi, hem de genişbant kalitesi çok büyük bir hızla artıyor. Görünen o ki Türkiye bu mesafeyi çok hızla kapatacak. Tabii bu mesafeyi kapatırken de daha yeni teknolojileri kullanma şansına sahip olduğu için, bence bir anlamda avantaj da yakalayacak.

Bence Türkiye, son 10 yıldır gerçek anlamda gücünün farkına varan bir ülke haline gelmeye başladı. Ancak Türkiye’de o kadar çok fırsat var ki, maalesef belirli alanlara odaklanarak bu konuların üzerine stratejik planlarla gitmiyoruz. Daha ziyade, bize en yakın meyveyi almaya yönelik bir dizi faaliyetler olduğunu görüyorum. Dolayısıyla Türkiye’nin ciddi olarak bilgi ve iletişim teknolojileri stratejisine ihtiyacı olduğu açıktır ve bu stratejinin her sektör için düşünülmesi gereklidir.

Teknoloji Ajansı’yla ilgili gelişmeleri çok olumlu değerlendiriyorum. Türkiye’nin bu alanda direkt olarak ülkeyi de yöneten, en tepedeki insana bağlı bir kurum tarafından temsil edilmesi son derece önemli olacaktır.
İçinde bulunduğumuz duruma genelde olumlu bakmaya çalışıyorum. Türkiye, dünya ekonomisinde de önemli bir çıkış içerisinde. Kriz dönemine girilirken dünyadaki büyük ekonomiler içerisinde 17′nci sırada bulunan Türkiye’nin, krizle beraber başlayan yeni dünya düzeni oluşumunu tamamladığında, ilk 10′un içinde olacağını sanıyorum. Demografik yapısı, eğitim düzeyi, dört mevsimi yaşayan bir iklime sahip olması ve de özellikle Irak, Kafkaslar, Orta Asya gibi birtakım hızlı büyüyecek pazarlara yakın olması itibariyle, Türkiye çok büyük avantajlara sahip. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde doğru hareketleri yaparak, farkı hızla kapatacağımıza inanıyorum.

Türkiye pazarını tanımlarken, Kafkaslar’ı, Balkanlar’ı, Orta Asya’yı, Irak’ı, Afganistan’ı düşünmemek imkânsız. Türkiye’deki bütün yatırımcıların da kendi planlarını yaparken bu şekilde değerlendirme yapmaları gerekiyor. Bölgedeki en büyük oyuncunun Türkiye olduğu bir gerçek. En büyük nüfusa sahip olan, en fazla sayıda üniversite öğrencisi bulunan Türkiye’nin, en çok mühendis yetiştiren ülke olması gerekiyor.

Beyin gücümüzü doğru yöne odaklayabilirsek, hiç şüphe yok ki Türkiye bu alanda da lider olacaktır. Özellikle eğitim, sağlık gibi servis sektörlerinde yeni örnekleri görüyoruz. Spesifik olarak, dijital prodüksiyon ve film prodüksiyonunun, Türkiye için çok önemli bir ihracat kalemi olacağını düşünüyorum. Bence Türk dizileri, bir dönemki Latin Amerika dizileri gibi ilgi görerek, özellikle Ortadoğu ve Orta Asya’da Türkiye’ye olan ilgi, hayranlık ve bunlara bağlı ihracatı güçlendirmeye başladı. Bir diğer önemli sektör de dijital oyun sektörüdür. Bence Türkiye’nin bu alanlara yatırım yapmasında son derece büyük fayda var.

Önerilen Popüler Yazılar