28 Aralık 2021 Salı

Pandemi ile geçen 2 Yıl ve etkileri

2019 yılının sonlarında hiç beklenmedik bir şekilde Çin’den gelen bir haber tüm dünya ülkelerini endişelendirdi: Covid-19 virüsü.

Neydi bu virüs? Dünyanın bir ucunda ortaya çıkan bu tehlike hayatlarımızı nasıl etkileyebilirdi? Daha önce yaşadığımız Avian Influenza (Kuş Gribi) gibi örnekleri hatırlayıp konuyu hafife alanlar da oldu, Çin’deki radikal önlemleri görüp büyük bir krizin geldiğini öngörenler de...

O zaman birisi çıkıp bize, bugün itibari ile ne kadar devam edeceğini bilmediğimiz bir süre zarfında evlerimizden çalışacağız, ofisler ve okullar eve taşınacak, maske olmadan sokağa çıkılamayacak, hatta sokağa çıkmanın bütün gün yasak olduğu günler olacak, tüm sosyal ve kapalı alanlara veda edeceğiz, büyüklerimizi bayramlarda ve özel günlerde dahi ziyarete gidemeyeceğiz deseydi inanır mıydık? Tabii ki inanmazdık.

Aralık 2021’e geldiğimizde, aradan geçen 2 yılda gördük ki ancak bilimkurgu filmlerinden hayal edebileceğimiz bu senaryolar gerçek oldu ve birkaç ay içerisinde her şeyin normale döneceği beklentisi üzerinden düşündüğümüz bu yenilikler aslında hepimizin “Yeni Normal”i haline geldi. Yediden yetmişe herkesin en yakın arkadaşı bu üçlü oldu: Maske, Mesafe, Hijyen.

Pandemi bitti mi? Tabii ki hayır. Ancak, gelişi ile birlikte, hayatımızın dört ana kavramını derinden ve unutulmayacak bir şekilde etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor:

- Bireysel Hayat
- Aile Hayatı
- Eğitim ve Öğretim Hayatı
- İş Hayatı

Bireysel Hayat
Fiziksel ve psikolojik olarak ihtiyaçları birbirinden farklı olan ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda kendi seçimlerini özgürce yapabilen bireyler olarak, pandemi ile gelen kısıtlamaları önce mümkün olduğunca kabullenmek, sonrasında da hayatlarımıza almak ve bunlara ayak durmak zorunda kaldık. Evli olmak, bekar olmak, çocuklu olmak, yalnız yaşamak, bakmakla yükümlü olunan kişilerin olması gibi birbirinden çok farklı demografik ve sosyal niteliklere sahip olan bireyler bu süreçten çok farklı şekilde etkilendiler.

Evde kaldığımız ilk zamanlara şöyle bir dönüp bakıyorum da evde kalmaya pek de alışık olmadığımızdan olsa gerek, üretmek, işe yaramak ve gelişmek güdüleri ile zamanı en etkili şekilde kullanabilmek için birçok farklı yöntem aradığımızı hatırlıyorum. Kazanılmaya çalışan yeni hobiler ile aramızdaki gizli ressamlar, aşçılar, marangozlar bir anda ortaya çıktı. Sosyal medyada ev yapımı ekmekler, pizzalar, yemek tarifleri iştahlarımızı kabarttı. Aslında, çok da tercih etmeyeceğimiz bu kısıtlamalar ile “durarak ve düşünerek” yeteneklerimizi keşfettik, ertelediğimiz deneyimlerimize alan açtık ve kendimiz ile “anda” kaldık.

Popüler kültürün etkisi ile herkes “Benim neden bir hobim yok?” diye kendini sorgularken aslında bunun mutlaka gerekli olmadığını ve önemli olanın bu dönemi fiziksel ile ruhsal olarak en sağlıklı şekilde geçirmek olduğunu anlamamız için biraz zaman gerekti tabii. Anladık ki nasıl her birimizin ihtiyaçları farklı ise, evdeki zamanını da farklı geçirmemiz çok normaldi; asıl ihtiyacımız olan bunu anlamak ve hoşgörü ile karşılamaktı. Pandeminin ikinci yılında, kısıtlamaların kademeli olarak esnemesi ile de bu yeni düzene kendi ihtiyaç ve seçimlerimiz doğrultusunda uyum sağlamaya başladık.

Pandeminin bireysel hayattaki etkilerini anlamak ve analiz etmek biraz zaman alacak gibi duruyor. Fakat tüm bunların ötesinde, aslında yaşadığımız bu olağanüstü dönem, sahip olduğumuz ama değerinin farkında olmadığımız yakınlıkların, arkadaşlıkların, sosyal hayatın, her gün arkadaşlarımız ile içtiğimiz bir fincan kahvenin hayatımızdaki önemini idrak etmemizi sağladı. Bir anlamda bize ders verdi, düşündürdü ve düşündürmeye de devam ediyor.

Aile Hayatı
Pandemi sürecinde en derinden etkilenen alanlardan bir tanesi de aile hayatı oldu. Evde kaldığımız günlerde, aynı evi paylaştığımız yakınlarımız, eşimiz, çocuklarımız ve arkadaşlarımız ile bu zamana kadar geçirmediğimiz kadar fazla zaman geçirdik. Bu durum birbirimize daha çok zaman ayırmamızı sağlarken, ev dışında yaşadığımız hayatları eve taşımamız ile birlikte birbirimizi daha iyi anlamamıza da imkân verdi.

Biraz daha derinlemesine inersek, aile hayatında birden fazla boyut olduğunu görebiliriz. Burada özellikle altını çizmek istediklerim ise ebeveyn ile çocuk ilişkisi ve eşler ile çiftler arasındaki ilişkiler.

Çocuklarının gözünde her zaman bir süper kahraman olan ebeveynlerin üzerine düşen sorumluluk ve baskı bu dönemde hiç olmadığı kadar arttı. İçinden geçtiğimiz belirsiz ve sıkıntılı bu dönemde çocuklarımızın bu süreci ruhsal olarak en az zararla atlatmaları için elimizden gelenin fazlasını yapmak için uğraştık ve halen de uğraşıyoruz. Yaşadığımız bu olağanüstü süreç karşısında kaygılı olmak, aşırı koruyu ve kollayıcı tavırlar sergilemek insan doğası gereği çok normal duygular ve davranışlar olabilir fakat ebeveynler olarak yapmamız gereken, bu duygu yoğunluklarını kontrol altına alarak “güvende olma” duygusunu çocuklarımıza hissettirebilmek.

İnanıyorum ki çocuklar ile gençlerin bu zor dönemi en az etki ve en az psikolojik problem ile atlatması ebeveynlerin ruh sağlıyla yakından ilişkili.

Peki ya eşler ve çiftler arasındaki ilişkiler nasıl etkilendi? Daha önce eşinizi bir toplantınız sırasında sunum yaparken hiç dinlemiş miydiniz ya da o çok önemli bir toplantı öncesinde çok stresliyken ona kocaman bir gülümseme ile destek olabilmiş miydiniz? Çoğumuz için bu soruların yanıtları pandemi öncesine kadar “hayır” idi. Ancak bu yeni yaşam biçimi, sokağa çıkma kısıtlamaları ve çalışma modellerinin değişmesi çiftlerin de birbirlerinin belki daha önce hiç tanımadıkları/bilmedikleri hayatları ile tanışmaları için bir fırsat yarattı.

Bu fırsatı avantaja çeviren ve birbirlerini anlayarak, dinleyerek ve destek olarak aralarındaki bağı güçlendiren çiftler için bu dönemin olumlu etkisini gözlemleyebildik. Ancak bir taraftan da hiç alışık olmadığımız ve psikolojik olarak oldukça zorlayıcı olabilen “hayatların iç içe geçme hali" ile ne yazık ki aile içi şiddet vakalarında istenmeyen ölçüde artışlar da yaşandı. Unutmamalıyız ki bu geçici bir süreç ve mutlaka sonlanacak. Bu nedenle, şiddet, çatışma ve tartışmalardan uzak durarak aile içi iletişimi arttıracak çözüm yolları aranması gerekmektedir.

Eğitim Hayatı
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki dünya ölçeğinde 1,5 milyardan fazla öğrenci, 63 milyon öğretmen, çok sayıda eğitim destek personeli ile eğitim topluluğu karantinadan ve okulların kapatılmasından olumsuz olarak etkilenmiştir.

Hem ailelerin hem de eğitim kurumlarının hazırlıksız yakalandığı bu dönemde çok kısa bir zamanda evde eğitim zorunlu hale geldi ve çevrimiçi eğitim aniden hayatımızın merkezine yerleşti. Çocuklarımız gerek televizyon gerekse bilgisayar ve tablet üzerinden derslerini takip etmeye başladılar. Bunu sağlayabilen ülkeler tabii ki şanslıydı. Çünkü ne yazık ki çevirim içi eğitim için yeterli teknolojiye sahip olmayan birçok ülkede, veri maliyetlerinin çok yüksek olması, bilgisayar ve internet eksikliği nedenleri ile çevrimiçi eğitim hiç mümkün olamadı. 

Teknolojinin gelişmiş ve yaygın kullanılır olduğu ülkelerdeki öğrenciler ise her ne kadar eğitime erişim sağlayabilseler de öğretmenleri ve arkadaşları ile etkileşimden ve sosyal ilişkilerden mahrum kaldılar. Ben bu mahrumiyeti eğitim hayatındaki belki de en büyük eksiklik olarak görüyorum. Heyecanla beklenen teneffüslerin, arkadaşlar ile oynan oyunların, öğretmenler ile paylaşılan anların yerini hangi dijital ekran alabilir ki?

Muhtemelen, hepimizin kafasını meşgul eden bu sorgulamaların etkisiyle de yaklaşık olarak 2 seneden sonra, her kademedeki okullar çıldı. Herkes büyük bir heyecan içerisinde. Aradan geçen zamanda hem eğitim hem de öğretim alanında çocuklarımızın yaşadığı eksiklerin hızlıca kapanmasını gönülden diliyorum. Pandeminin yol açtığı yüz yüze eğitim kesintisinin öğrenmeyi ne kadar etkileyeceği sorusunun yanıtını ise önümüzdeki günlerde hep beraber çok daha iyi anlayacağız.

İş Hayatı
Pandemi, işimizi, iş yapış şeklimizi ve işyerlerini radikal anlamda etkiledi. Belki de bundan 10,15 yıl sonra yaşayacağımız değişimi birdenbire deneyimledik. Çalışmak belirli bir zaman diliminde fiziksel olarak bir ofis binasında olmayı gerektiren bir anlama sahipken, bu inanış özellikle görev tanımı uzaktan çalışmaya imkân veren iş kolları için tepetaklak oluverdi.

Evlerimizi ofis oldu, toplantı odalarımız ekranlara dönüştü. Şirketler olarak, alışılagelmiş geleneksel inanışlarımızı çok keskin bir şekilde sorgulamaya başladık. Her şey dijitale taşınabilir miydi? Artık koca koca plazalara gerek yok muydu? Trafikte saatlerce vakit harcamadan, istediğimiz her yerden etkili şekilde çalışabilecek miydik? Tüm bu soruları sormak, mevcudu sorgulamak ve yepyeni bir dönemin yazılmasına bizzat şahitlik ediyor olmak hepimizi çok heyecanlandırdı.

Bir yandan, bilinmezliğe karşı bir heyecan vardı ama alışmak pek de kolay olmadı aslında. Özellikle evden çıkma kısıtlamalarının olduğu dönemlerde, evin içinde sadece çalışıyor olduğumuzu hissetmek, kriz dönemini doğru bir yönetim ile karşılama endişesinden dolayı uzun mesai saatleri ile çalışmak ve ev-özel yaşam dengesinin bozulduğunu hissetmek hepimizin stresli ve biraz da kaygılı duygular yüklenmesine neden oldu.

Ancak geçen 2 yıl içerisinde, bu endişeler yerini farkında olmadığımız farklı iletişim yetilerimizi kullanmaya başladığımız bir iş yaşamına bıraktı. En zor, en kritik, en olmaz denen konuları dahi dijital toplantılar ile çözüme kavuşturduk. Ekiplerimize yeni katılan arkadaşlarımızı yüz yüze hiç görmediğimiz halde sanki yıllardır tanıyor gibi hissettik. Bence en keyifli olan ise hiç farkında olmadan birbirimizi daha farklı bir şekilde tanımaya başlamamız oldu. Yeri geldiğinde çocuklarımız, ailemizi de dijital toplantıların bir parçası oldu. Biz artık sadece işyerindeki kimliğimiz ile biz değildik; biz artık gerçekten kendimiz olarak şirketimizin, ekibimizin bir parçası olmuştuk. İnanıyorum ki bu durum sayesinde birbirimize karşı daha hoşgörülü olmaya başladık ve birbirimize daha da yakınlaştık.

Farkında olmadan, “Neden olmasın?”, “Acaba nasıl olur?” sorularını sormaya başlayarak evden ve uzaktan çalışmanın en iyi yanları ile ofiste olmanın en iyi yanlarını düşünmeye ve kurgulamaya başladık.

Önerilen Popüler Yazılar