28 Kasım 2016 Pazartesi

Acının ilacı sevgi ile gülümsemektir...

Yüreklerimizin acı ile yandığı şu günlerde, gülmeyi ve gülümsemeyi unuttuk maalesef. Halbuki insanoğlu ancak güldüğünde, mutlu olduğunda, yüreğinde sevgiyi barındırdığında daha güzel, barış dolu günler yaratabilir kendine. Bakın, 1979 yılı, yönetmenliğini Mark Zakharov'un yaptığı, izleyeni kah düşündüren, kah güldüren, anlamlı sözleri ile insanı içine döndüren komedi filmi "Tot Samy Munchausen" da nasıl bir replik geçer:

"Korkmayın, gülümseyin beyler! Gülümseyen bir yüz ciddiyetin işareti değildir. Dünyada tüm aptallıklar ciddi bir yüz ifadesi ile yapılmıştır. O yüzden korkmayın, gülümseyin beyler, gülümseyin!"

Bu replik aslında hayatın da bir gerçeği değil mi? Ne kavgalar gülümseyerek çıkmıştır, ne de insanı üzüntüye sürükleyen olaylar. Çünkü gerçek anlamda gülümseme sadece 17 adet yüz kasının çalışması değil, ruhun, yüreğin katılımı ile içten yaşanan ve paylaşılan bir duygu halidir ve çok sağlıklıdır. Mizahın iyileştirici gücü kitabında Allen Klein:

“Gülümseme, sahte bile olsa, kendinizi kötü hissettiğinizde hem enerjinizi artırarak hem de insanlarla ilişki kurmanızı sağlayarak moralinizi düzeltir. Gülümseme, vereni fakirleştirmez. Hem vereni, hem de alanı zenginleştirir. Bir dakikalık bir gülümsemenin etkisi ise ömür boyu sürer!"

Çirkinlik, güzelliğin elbisesini giyerse...

Gerçek anlamda güzellik ve çirkinlik nedir? Neye, kime göredir? Ya da olan sadece  görünen midir... Ne çok soru var değil mi… Peki acaba cevabı nerede gizli?

Gelin Halil Cibran’a kulak verelim belki de aradığımız cevap onda gizli;

“Bir gün, güzellik ve çirkinlik bir deniz kıyısında karşılaştılar ve dediler, 'haydi denize girelim.' Giysilerini çıkartıp suda yüzdüler. Bir süre sonra, çirkinlik kıyıya dönüp, güzelliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti. Güzellik de denizden çıktı, kendi giysilerini bulamadı; ama çıplak olmak utandırıyordu onu, çaresiz çirkinliğin... giysilerine büründü ve yoluna devam etti güzellik. O gün bugündür, erkekler ve kadınlar onları birbirine karıştırır. Ancak içlerinden güzelliğin yüzünü önceden görmüş kimileri vardır ki, giysilerine bakmaksızın tanırlar onu. Ve yine çirkinliğin yüzünü bilen kimileri vardır ki, gözlerinden tanırlar çirkinliği...”

Halbuki ne de çabuk anladığını zanneder insanoğlu tek bir bakışla, gözünün gördüğü ile. Ve hemen yapıştırıverir bir sıfatı, gözü o na ne der ise… Bir tek göz mü vardır görmeye ya da ötesi için başka gözler de anlatır mı gerçekleri bize...

Bakın Mevlana ne de güzel demiş;

“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok...”

Ne dersiniz;  gerçekten elbisede midir keramet yoksa görünenin ötesinde mi?

Önerilen Popüler Yazılar