3 Mart 2022 Perşembe

Türkiye Dünyaya Ne Katar?

Türkiye için yurt dışından çeşitli kesimlerce Cumhuriyet değerlerine bağlı Demokratik, Global Aktör, Stratejik Ortak, Rol Model, Dengeleyici Ülke, Kanat Ülke, Köprü Ülke, Merkez Ülke gibi tanımlamalar yapılıyor. Peki, bu konuda Türkiye kendisini nasıl tanımlamalı ve bu konuda nasıl bir vizyona sahip olmalı?

Türkiye dünyada belli dinamiklerin kesiştiği bir noktada. Bu durumdan faydalanabilmek için sadece kendi içine odaklanmak yerine öncelikle ülke olarak, hem yönetim birimleri, hem de vatandaşlar olarak vizyonumuzu daha küresel bir hale getirmeliyiz.

Türkiye; Avrupa’nın üretim üssü, emeklilikte en kaliteli yaşam merkezi ve enerji kaynaklarını çeşitlendirme aracı; Ortadoğu’nun ekonomik motoru; Orta Asya’nın zenginlik kapısı ve dünyanın entelektüel sorunlarına çözüm üretebilecek ipuçları veren bir ülke olarak konumlandırılabilinir.

Örneğin ülkemizdeki eğitim planlamasını sadece Türkiye sınırları içerisindeki ihtiyaçları belirleyerek yaparsak ayrı bir yöne gideriz. Bu planlamada bütün bölgenin ihtiyaçlarını bir bütün olarak ele alırsak bir başka yöne gideriz. Bir örnek vermek gerekirse Türkiye’nin çevresindeki bir çok ülke; AB ülkeleri Ukrayna, Rusya önümüzdeki 20-30 senede önemli ölçüde nüfus kaybına uğrayacak ve bunların önemli ölçüde ortalama yaşları artacak. Demografik yapıları değişecek. Biz sadece Türk vatandaşı olan yaşlıların oranını göz önüne alıp hemşirelik ve doktor ihtiyacını belirleyerek tıp eğitimi planlaması yaparsak ayrı bir noktaya, bu bölgenin ihtiyaçlarını değerlendirerek planlama yaparsak ayrı bir noktaya gideriz.

Önemli olan vizyonumuzu sadece Türkiye ile sınırlandırmayıp daha geniş bakabilmektir. Gerek iş insanları, gerek kamu yöneticileri, gerekse bireysel olarak bakış açımızı daha küresel bir vizyona taşıdığımızda Türkiye’nin dünyaya verebilecekleri çok daha fazla olabilir. Başkalarının sorunlarına çözüm üretebilen, katma değer yaratabilen bir ülke olduğumuzda Türkiye daha güçlü, daha müreffeh, daha söz sahibi bir ülke haline gelebilecektir. Zaten almanın temeli vermekten geçer.

Ortadoğu’da oluşan talebin önemli bir kısmı Türkiye’den karşılanıyor. Çünkü bölgede sanayi kültürü olan ,üretim tesisleri olan ve bu anlayışta iş insanları daha fazla olan ülke Türkiye. Dolayısıyla Türkiye’nin Ortadoğu’nun tüketim pazarında en büyük oyuncu olma olasılığı var. Nitekim Ortadoğu’da bir barış olacaksa bu sadece silahlı kuvvetler ve politikayla olamaz. Aynı zamanda buna ekonomik gelişmeyi de eklemek gerekir. Barışın kalıcılığını sağlayacak ekonomik motor büyük ihtimalle Türkiye olacaktır. Türkiye’nin Ortadoğu pazarları ile entegre olması orada daha ciddi faaliyet göstermesi sadece ihracat yaparak değil, aynı zamanda kalıcı olacak dağıtım kanalları ve markaları oluşturması hem Ortadoğu açısından faydalıdır, hem de Türk iş dünyası açısından faydalıdır.

Türkiye’nin AB’nin enerji güvenliği ve enerji yolların çeşitlendirilmesi için yapacağı potansiyel katkılar bir başka açıdan da önemli. Bu şekilde farklı kanallardan kaynaklarını pazarlayabilen Orta Asya ülkelerinin ekonomik gelişmeleri ve ekonomik bağımsızlıkları artacaktır. Bu ülkelerde yatırım tutarı olarak olmasa bile, sayı olarak en çok girişimci/yatırımcı bulunduran ülkenin Türkiye olması bu ülkelerin zenginleşmesiyle Türkiye’nin de bu zenginlikten pay alarak gelişmesine neden olacağını gösteriyor.

Ayrıca, dünya küreselleştikçe insanların karşılıklı bağımlılığı artıyor. Karşılıklı bağımlılığın artması demek insanların sadece kendi ülkesindeki insanları yakın hissedip diğerlerini öteki olarak görme duygusundan vazgeçip, herkesin birbirini insan olarak görüp beraber çalışabilmesi, farklılıkların yönetimi, birlikte zenginlik üretmesi demektir. Bu felsefenin en ileri düzeyde yaşanmış olduğu ülkelerden bir tanesi de 12. 13. yüzyıl Türkiye’sindeki Mevlana ve Yunus Emre gibi düşünürlerin ortaya koyduğu kültürdür.

Dünyada barışın korunabilmesi için insanların kendilerini bencillikten arındırıp, gözleri ve gönüllerini açmasına ihtiyaç var. Dünyada bugün artan ırkçılık, milliyetçilik ve korumacılığın antitezi, insanların karşılıklı bağımlılığını ve aslında bu farklılıkların zenginlik olduğunu, birlikte refaha daha kolay ulaşabileceğini anlatmaktır. Bunu en iyi anlatabilecek kültürlerden bir tanesi de Mevlana ve Yunus Emre’nin ortaya koyduğu hoşgörü kültürüdür. Ancak gerçekçi olmak gerekiyor. Mevlana burada yaşamış diye, bugünkü Türkiye’de bu hoşgörü kültürünü yaşatmaksızın dünyaya örnek olmak mümkün değildir. Bu nedenle, kendimizi yetiştirmemiz ve geliştirmemiz gerekiyor. Tarihimizden gelen bu ilkeler ve değerlerin bugünlerin sorunlarına nasıl çözüm üretebileceği konusunda düşünce üretmemiz gerekiyor.

Mevlana’nın hoşgörü kültürü; Likya’lıların ABD Anayasasında federal demokrasi için ilham kaynağı olması; Cumhuriyet değerlerimiz ile milletimizin farklılıklarının yönetimi ve liyakat sistemi bugünlerin sorunlarına nasıl çözüm olabileceği konularında düşünce üretmek ve paylaşmak Türkiye’nin dünyaya önemli katkıları olmasına yardımcı olur. Bu anlayışı ülkemizde uygulamak ve uluslararası platformlarda dile getirecek özgüveni ve enerjiyi sergilemek Türkiye’nin gelişimi ve saygı duyulan bir ortak olmasını sağlamanın temeli olacaktır.

Önerilen Popüler Yazılar